Kültür

200.000 yıl önce, yeryüzündeki herkesin atası Afrika’da idi. 100.000 yıl önceden başlayarak zamanla dünyanın başka yerlerine dağılma başladı. Her bölgedeki insanlar orada hayatta kalmak için gerekli davranışlar geliştirdi. Kimi yünleri örüp sıcak tutacak kıyafetler yaptı, kimi pirinç ekti, kimi Nil nehrinin ne zaman taşacağını hesaplamak için
takvimi geliştirdi.

İnsanlar, diğer canlılarda olmayan bir bilgi birikimi geliştirerek gittikleri yeni ortama biyolojik olarak adapte olmaya ihtiyaç duymadan, adapte olamayanların elenip sağ kalanların özellikler kazanmasını beklemeden uyum sağladılar. Bunu da bilgi birikimiyle yani kültürle yaptılar. Hayat boyu kullandığımız ‘‘kültür’’ kavramı budur: insanlığın,hayvanlardan farklı olarak doğaya ilave kendi yarattığı dünya düzeninde hayatta kalmak için ürettiği, nesilden nesile aktarılan ve sürekli üzerine yeni şeyler eklenen bilgi birikimi.

Sıcak bölgelerde et çabuk bozuluyordu, tarih öncesinde ve tarihin büyük kısmında buzdolabı yoktu. İnsanlar ete acı kattıklarında daha uzun süre dayandığını keşfettiler. Mikroorganizmaların hayatta kalması için sıcaklık, su aktivitesi, asitlik gibi koşulların uygun olması gerekir. Acı katmak, asitliği artırarak mikroorganizmaları inhibe ediyordu. Ayrıca kurutmak, şeker katmak, tuz katmak gibi işlemler su aktivitesini azaltıp mikroorganizmaları durduruyordu. Ve fermantasyon bilinçli olmadan keşfedildi. Baharatlı ve acı yeme kültürleri, sebze ve meyvelerin kurutulmaları, reçel, sucuk gibi ürünler doğdu. Bunların her biri bir gıda dayandırma yöntemidir ve kültürün bir parçasıdır. Mikroorganizmanın ne olduğunu öğrenmeden binlerce yıl önce, gıdaların dayandırılma yöntemi keşfedilmiştir. Bugün ‘‘kültür’’ diye bildiklerimiz, biyolojik yasaların sonuçlarıdır.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *